Thursday, December 15, 2011
Butan: Mutluluk Ülkesi
On yıl kadar önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda dünya ekonomisinin sorunları ve çözüm yolları konuşulurken, zamanın Fransa lideri, gelişmekte olan ülkelerin yabancı sermayeye kolaylıklar sağlamasını önerir. Daha sonra söz alan Butan Kralı, bu öneriyi geri çevirerek, yabancı yatırımların ülkelere faydaları kadar zararları da olduğunu, ekonomik gelişme kadar halkların mutluluğunun da dikkate alınması gerektiğini söyler. Fransız lider sinirlenip yeniden söz alır ve Butan’ı küçümseyerek, siz kim oluyorsunuz da bize akıl veriyorsunuz, yollu bir cevap verir. Bunun üzerine Butan Kralı yeniden kürsüye çıkıp der ki, “sizin gayrisafi milli hasılanız bizimkinden yüksek olabilir, fakat ya gayrisafi milli mutluluk rakamınız, acaba o da yüksek mi?”
Yıllar sonra ise, batı dünyasındaki mutsuzluk, umutsuzluk, tatminsizlik, Fransa başkanı Sarkozy’nin uyanmasına ve Butan’daki gayrisafi milli mutluluk kriterlerini inceleme talimatı vermesine yol açar.
Butan eğitim, sağlık, çevre, kültür gibi birçok kriteri dikkate alarak, halkının mutluluk endeksini çıkarabilen ve mutlu bir ülke. Bunu ülkeye adım attığınız anda hissediyorsunuz. Devlet halkın konut, sağlık, eğitim, ısınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Sokaklarında dilenci görmediğim tek ülke burası. Hava kirliliği yok. Bizim Doğu Karadeniz’den bile daha yeşil. Fotografını çekince hiç kimse para istemiyor, aksine kamerayı kaldırdığınız anda çocuklar, rahipler, gençler, yaşlılar, herkes gülümseyerek poz veriyor...
Butan Tibet (Çin), Hindistan ve Nepal’in arasına sıkışmış, Himalayalar’ın eteğinde, 750.000 nüfuslu, eski İngiliz sömürgesi, şimdi krallıkla idare edilen bağımsız bir ülke. Resmi dili Dzongkha, ama hemen herkes İngilizce de biliyor. Butan’ın kendi dillerindeki ismi “Druk-Yul”, “gök gürültüsü ejderhasının ülkesi” (land of thunder dragon) demekmiş. Zaten ülke bayrağında da, sarı-turuncu fon üzerinde ejderha figürü var.
Butan o kadar dağlık bir ülke ki, hava alanı yapacak yeterli bir düzlük dahi yok. Katmandu’dan bindiğimiz Druk Air’e ait uçakla kısa bir yolculuktan sonra Paro hava alanına inişe geçtik ve pistin kısalığından, alana adeta çakılırcasına indik! Butan’ın kendi kültürel değerlerine bağlılığını daha alana iner inmez görmeye başladık: Alandaki binalar en fazla, çatı dahil, dört katlı, ahşap, otantik motiflerle bezeli, daha sonra göreceğimiz tipik Butan mimarisinin bir örneğiydi. Pasaport ve bagaj kontrole girince, görevliler üzerimizde ve çantalarımızda sigara veya tütün mamulleri olup olmadığını, varsa çıkarıp teslim etmemizi söylediler. Çünkü Butan’da tütün ürünlerinin satılması, kullanılması yasak. Dördüncü kral, özellikle 2000 yılına doğru televizyonun serbest bırakılmasıyla görülmeye başlayan “zararlı” batı alışkanlıklarından halkı korumak gerekçesiyle bu kararı almış. Zaten, yakın zamana kadar, aynı gerekçeyle, ülkeye turist girişi de sınırlı imiş. İçkide ise bir kısıtlama bulunmuyor. Halkın giyim tarzı da koruma altında. Erkekler diz hizasında, genellikle diz hizasında, kimono benzeri bir elbise ya da ekose etek ve ceket, dize kadar çorap giyiyor. Kadınlar ise sade ve şık uzun etek ve ceket giyiyorlar.
Halkta “batının kötü alışkanlıkları” yok, ama burada da devamlı, ceviz yaprağına benzer bir yaprak çiğniyorlar. Hafif dozda sakinleştirici etkisi olduğu söyleniyor ve çiğneyenlerin ağız ve dudakları bu yüzden kırmızı kırmızı. Dişleri çürüten bir etkisi varmış, ama kimse umursamıyor. Rahipler bile çiğniyor bu yaprağı.
Butan krallıkla yönetiliyor. Dördüncü kral Jigme Singye 2006’da parlamenter rejime geçerek ilk demokratik seçimlerin yapılmasına karar vermiş, ancak halk, “biz seçim istemiyoruz, kralımızın idaresinden memnunuz” diye direnince, reformist kral demokrasinin faydalarını anlatarak halkı ikna etmeyi başarmış. Buna karşılık halk, seçimin nasıl yapılacağı, nasıl oy kullanılacağı konusunda bilgi sahibi olmadığı için, medya üzerinden halkın bilgi edinmesine çalışılmış, oy kullanma işlemini şematik olarak gösteren afişler basılıp asılmış ve 2008’de de ülkede ilk seçimler yapılmış.
Jigme Singye Wangchuck meşru olarak dört kızkardeşle evliymiş. Geleneklere göre kral, aşık olduğu kızın, varsa kızkardeşleriyle de evlenebiliyormuş. Jigme Singye’nin oğlu olan şimdiki kral 32 yaşındaki Jigme Khesar Namgyal Wangchuck ise bu yıl (2011) halktan biriyle evlendiğinde ülkede tatil ilan edildi. Jigme Khesar Oxford mezunu ve yenilikçi politikalar izliyor.
Butan budizmi ülkenin resmi dini kabul etmiş durumda ve başrahip statüsündeki dini lider, Je Kempo, ülkenin yönetiminde kralla birlikte söz sahibi.
Alan çıkışında minibüslere binerken, Tibet ve Nepal’de de olduğu gibi, yerel rehberler hepimizin boynuna beyaz birer atkı takıyor. İlk durağımız Paro şehir merkezi. Ancak, oraya gelmeden, yolda, tepede muhteşem bir yapı gördük: Kayaların içine oyularak inşa edilmiş “Kaplan Yuvası”. Burası Butan’daki en önemli ziyaret yerlerinden biri olmasına rağmen, ne yazık ki, hava sisli de olduğu için, oraya gidemiyoruz. Paro bir vadi içinde küçük bir şehir ve geniş ana caddenin iki tarafı hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu.
Butan’da özellikle köylerde birçok evin dış duvarlarında penis figürleri dikkat çekiyor. Penis, budizmde bereket sembolü olarak görülüyormuş ve batı toplumlarındaki gibi yadırganmıyor. Evlerin üzerinde, ağaçlar arasında, Tibet ve Nepal’deki gibi, beş renkli dua bayrakları çok yaygın, ancak buradakiler çok daha temiz, zaten insanlar da gayet temiz ve bakımlı.
Evlerin pencerelerinde, damlarında bol miktarda kırmızı biber kurutuyor Butanlılar. Otele giderken bir köyde Drukzel Dzong’a çıktık. Drukzel eski bir tapınak ve büyük ölçüde harap olmuş. Kalıntıların üzerinden tepeye çıkınca aşağıda uzanan manzara görmeye değer: Göz alabildiğine yeşil her taraf. Yağış ve akarsu da çok burada, ayrıca Himalayalar’dan eriyen kar suları da akarsuları besliyor. Akarsuların üzerine kurulu hidrolik santrallerde üretilen elektrik enerjisi Çin, Nepal ve Hindistan’a ihraç ediliyor ve ülkenin en önemli gelir kaynağını oluşturuyor.
Akşam Zhiwa Ling Hotel’deyiz. Orman içinde, taş ve ahşaptan inşa edilmiş harika bir otel. Yemek seçiminde hiç sıkıntı çekmiyorum Butan’da, çünkü hem zengin bir sebze meyve üretimi var, hem de vejeteryanlık çok yaygın. Kırmızı et az yiyorlar, tavuk yiyen var, balık tüketimi de, nehirlerinde bol balık olmasına rağmen, az. Bunun sebebi de ilginç: Butan’da mezarlık yok. Ölülerini, yetişkin ve çocuk iseler, yüksek bir tepeye çıkarıyorlar, yırtıcı kuşlara terk ediyorlar. Ölen bebekleri ise nehire bırakıyorlar ve bu bebeklerin balıklara yem olduğunu dikkate alarak, balık yemeyi günah sayıyorlar. Ama bu durum tabii ki budist çoğunluk için. Yüzde 25’lik hindu nüfus budistlere kıyasla biraz daha fazla et tüketebiliyor.
Sabah otelden ayrılıp, ulusal müze Ta Dzong’a gidiyoruz. Ta Dzong, Paro’ya tepeden bakan bir yerde, 1649’da gözetleme kulesi olarak inşa edilmiş, savaş zamanlarında depo olarak kullanılması da amaçlanmış, 1960’larda da renove edilerek ulusal müze haline getirilmiş. İçeride büyük bir pul koleksiyonu, herbiri farklı yüzlerce minik Buda heykeli, budizme ait dinsel objeler, birçok epigrafik örnekler, ahşap oyma örnekleri, “tangka” olarak adlandırılan geleneksel resim sanatından örnekler var.
Paro’dan başkent Thimpu’ya gidiyoruz. Şans bu: Thimpu’da Techu Festivali zamanı! Tam Kraliyet Sarayı’nın yanında, futbol sahası büyüklüğünde bir tören alanında Butan folk dansları yapılıyor. Protokol localarında rahiplerin yeri özel. Herkes rengarenk ve tertemiz giysiler içinde. Çocuklar yanımıza gelip fotograflarını çekmemiz için neredeyse yalvarıyor ve çekince de sadece teşekkür ediyorlar. Gayrisafi milli mutluluk bu olmalı işte: Resimlerini çekince mutlu oluyorlar, para pul istemiyorlar, sevinerek teşekkür ediyorlar. Zaten, dedim ya, memlekette dilencilik yok!
Thimpu da ufak bir kent. Şehrin en büyük kavşağının orta yerinde, onyıllar önce bizde de olduğu gibi, bir trafik polisi el kol işaretleriyle araçların geçiş güvenliğini sağlıyor. Akşam otele gelince Lhamo’yu arıyorum. Lhamo, Hollandalı arkadaşım, folk müzisyeni Linde Nijland’ın arkadaşı. Linde ve arkadaşları 2008 yılında beşinci kralın taç giyme töreninde kutlamalara katılmak üzere Butan Krallığı’na davet edilmişler, onlar da 50 yaşında bir Jaguar ve üç Land Rover’la Hollanda’dan, karayoluyla Butan’a doğru yola çıkmışlar, uğradıkları ülkelerde yerel müzisyenlerle şarkılar söylemişlerdi. Türkiye’den geçerken de, tesadüfen İz TV programcısı Wilco Van Herpen’le karşılaşmışlar ve Kapadokya’da antik kiliselerde müzik yapmışlardı. Linde’yi Sandy Denny hayranlığından biliyordum, fakat hiç dinlememiştim, Wilco’nun programını izledikten sonra yazışmaya başladım, Butan yolculuğum kesinleşince de Lhamo’yla görüşmemi önermişti. Lhamo Dukpa otele girdiği anda, resepsiyondakiler, bizim yerel rehberler hepsi heyecanlandı, Lhamo’yu nereden tanıdığımı sormaya başladılar. Meğer Lhamo Dukpa, Butan’ın en sevilen müzisyeni, ayrıca üç kraliyet müzisyenlerinden biri imiş. Butanlı rehberimiz, beni herkese, "Lhamo Dukpa'nın arkadaşıdır" diye tanıştırmaya başladı! Lhamo’yla sohbetten sonra erkenden yattık, çünkü ertesi gün erkenden yolculuk var.
Himalaya manzaraları eşliğinde Thimpu’dan Dochula Tepesi’ni aşarak Punaka Vadisi’ndeki Punaka’ya, oradan Wangdue’ye gidiyoruz. Dochula’nın rakımı 3000 metre. 108 stupanın oluşturduğu bir ibadet yeri. Manzara olağanüstü güzellikte. Karlı dağlar, uçsuz bucaksız bir orman, sis, akarsular... Yukarılarda bir yerde ufak bir lokantada yemek yendi, yak tereyağlı çaylar içildi, fotograflar çekildi ve istemeye istemeye ayrıldık.
Punaka Vadisi’nde ruhani lider Je Kempo’nun kışlık sarayı Punakha Dzong’u ziyaret ettik. Saraya, nehirin üzerinde kurulu ahşap bir köprüden geçiliyor.
Akşam otele geliyoruz. Dünyanınn en güzel otelleri galiba Nepal ve Butan’da. Wangdue’deki otel aslında oldukça vasat, bungalov tipinde, ikişer katlı ahşap yapılardan oluşuyor, içi de pek konforlu değil. Ama orman içinde, nehir kenarında burası, gürül gürül su akıyor, garson kızlar tereyağsız çaylarla karşılıyor bizi, bahçe çiçeklerle dolu, mis gibi bir doğanın içindeyiz.
Sabah vadiye doğru yola çıkıyoruz. Yol üstünde bir manastıra uğruyoruz, büyükçe bir avluda festival var, maskeli oyuncular dans ediyor, birkaç müzisyen yerel müzik çalıyor, rahipler baş köşeye oturmuşlar, köylüler de toplanmış, gösterileri izliyorlar. Dönüş yolunda, minibüslerin bizi beklediği yere kadar, Pobjika Vadisi içinde trekking yapıyoruz, minibüslere ulaşınca otelde hazırlanan yiyecekleri atıştırıp otele doğru hareket ediyoruz. Butanlı rehberimiz Khun Chun minibüsü aniden durdurup aşağı iniyor, sonra hemen, elinde birkaç yeşillikle geri dönüyor: Marijuana bu! Butan’da eskiden kaçak olarak da olsa yetiştirilirmiş, ancak artık çok sıkı kontroller var. Akşam otelde, yemekten sonra çimenlerin üzerinde oturmuşuz, ellerimizde biralar, Butanlı rehberimiz ve arkadaşları bize “özel sarılmış sigaralar” getirip ikram ediyorlar, sigaranın dahi yasak olduğu Butan’da ot
içiyoruz!
Ne yazık ki Butan turunun sonuna geldik. Thimpu üzerinden Paro’ya dönüyoruz. Thimpu’da bir manastır gezisinin ardından, bir köy pazarına uğruyoruz. Çeşit çeşit sebzeler meyveler var burada. Ayrıca Butan, dünyada ülke çapında sadece organik tarım yapılan tek ülke. Her tarımsal ürün lezzetli, kokulu, doğal.
Paro yolunda, film çeken bir Butanlı ekibe rastlıyoruz, inip onlarla resim çektiriyoruz ve Paro’daki hediyelik eşya dükkanlarından son alışverişlerin ardından, otele dönüp, ertesi sabah, kısa mesafeli hava alanındn fişek gibi bir kalkışla Katmandu’ya dönüyoruz.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Önümüzdeki günlerde Bhutan'a gidiyorum (20 Ekim). Sitenizi internette sörf yaparken tesadüfen buldum, Bhutan hakkında güzel, bilgi veren bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık
ReplyDelete